blank

bazen daralırsın ve kaçmak istersin herşeyden , herkesten….

işte tam da o ”bazen” deyim….

uzun süre kimseyle konuşmayacağım bir yer olmalı, hatta dilini bilmediğim bir deniz kıyısı en güzeli , çünki ben konuşmadan duramam ….dilini bilmediğim bir ülke de böylece susmayı öğrenirim, konuşan uvuzlarım dinlenir .


sıcak olmalı ama daraltmayanından, öğlen güneş altında buz gibi biramı içerken uykuya dalmalıyım, tam en güzel yerinde zıpır çocukların su şıpırtılarıyla uyanıp gülümsemeliyim…


tam bu yazıyı yazarken aklıma banka hesabım geldi . 

Saat 00.00 ‘ı geçtiğine göre  hayellerimi daha mantıklı kurabileyim diye gerçek hayat zincirimi bir kontrol edeyim dedim.


Ve ne yazık ki zincirim dilini bilmediğim bir sessizliğe izin vermiyor …

ee ne yapacağım hayalimden vaz mı geçeceğim ?

tabi ki hayır …

o zaman ?

o zaman insanı ve teknolojisi az ,print bilgilerin fazla ( kitap dergi) müziğin fazla olduğu bir kıyı hayal etmeliyim, ama ben kesinlikle bu pazar bir yere kaçmalıyım.

sabah uyanınca deniz görmeliyim, tütün yerine iyot kokusu ile keyif almalıyım  


müziksiz olmaz şimdiden cdlerimi hazırlamalıyım. 


bana bu kaçışta birlikte susmayı sevdiğim bir yol arkadaşı lazım onu da organize etmeliyim …

şimdi Karaburun nasıl da güzeldir , ama cumartesi akşam kankamın nişanı var görümce kadrosundan dahilim oradan kaçamam.

o zaman planı foçaya çevirmek gerek .


daha 2 gün var ben de  plan mutlaka değişir …. 

bakalım cumartesi akşam yada pazar sabah soluğu nerede alacağım…..

şimdi nerden mi çıktı gitmek ve tüm u hayeller …

can baba gaza getirdi diyelim buna 

aşağıdaki şiiri ne zaman okusam oradaki gidememe sebeplerinin aksine herşeyi bir kenara bırakıp kaçasım geliyor ….


tersim ben ters okuyup adam haklı diyenlerden olmayı çok isterdim ama ne yazık ki değilim …

ben her bahar aşık olmam ama her bahar gitmek isterim …..

kuş olup uçmak isterken ağaç olup kök salamam 




ve söz Can Yücel’in ;


Bu günlerde herkes gitmek istiyor Küçük bir sahil kasabasına Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara… Hayatından memnun olan yok. Kiminle konuşsam aynı şey… Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği. Öyle “yanına almak istediği üç şey” falan yok. Bir kendisi Bu yeter zaten. Herşeyi, herkesi götürdün demektir.. Keşke kendini bırakıp gidebilse insan. Ama olmuyor. Hani kendimizden razıyız diyelim, öteki de olmuyor. Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor. Böyle gidiyoruz iste. Bir yanımız “kalk gidelim”, öbür yanımız “otur” diyor. “Otur” diyen kazanıyor. O yan kalabalık zira… is, Güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, Güvende olma duygusu… En kötüsü alışkanlık Alışkanlığın verdiği rahatlık, Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor. Kalıyoruz… Kus olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz. Evlenmeler… Bir çocuk daha doğurmalar… Borçlara girmeler… isi büyütmeler… Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.Misal ben… Kapıdaki Rex’i bırakıp gidemiyorum. Değil bu şehirden gitmek, iki sokak öteye taşınamıyorum. Alıp götürsem gelmez ki… Bütün sokağım köpeğim olduğunun farkında Herkes onu o herkesi seviyor. Hangi birimizle gitsin? “Sırtında yumurta küfesi olmak” diye bir deyim vardir; Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin Kendi imalatımız küfeler. Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada. 
Ölüm var zira. Ölüme inat tutunmak lazım. Bari ufak kaçışlar yapabilsek. Var tabi yapanlar, ama az Sadece kaymak tabakasıHepimiz kaçabilsek… Bütçe, zaman, keyif… Denk olsa. Gün içinde mesela… Küçücük gitmeler yapabilsek. Ne mümkün Sabah 9, aksam 18 Sonra başka mecburiyetler Sıkışpp kaldık. Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli Bu kadar ağır olmamalı.Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz. Bir ömür karşılığı, bir ömür yani. Ne saçma… Bahar mıdır bizi bu hale getiren? Galiba. Ben her bahar aşık olmam ama Her bahar gitmek isterim. Gittiğim olmadı hiç. Ama olsun… istemek de güzel.