Bu fırtına ne zaman diner ?
Etrafta deli gibi koşturan zombiler gibiyiz, sanki ruhumuz yok …
deli gibi bir mekaniğin içinde dişliler döndükçe dönüyoruz.
Manzarayı seyrederken bir anda aslında onu görmediğimi , zihnimin içindekilerle arbede halinde olduğumu farkettim.
bir sürü çark var zihnimde ve hepsi farklı gıcırdıyor .
bir bilgisayarda bir sürü program ve klasör açık olunca ya çöker ya çalışmaz peki benim çarklarım ne zamana kadar gıcırdayacak ?
daha yapmak istediğim onca şey var ki önce sesleri azaltmam gerek.
Nerden başlamam gerek?
Sanki tüm bu koşturmanın sebebi kaybolan ruhumu arıyorum, sanki bulunca dinecek.
”Anlam aramaktır ” der bir düşünür , peki bulmak ?
Bulunca anlam olmayacak mı ? Bulduklarımızı mı farketmiyoruz? hep mi arayış…
Neden varışı hep bir insana bağlıyoruz, belki vardığım yer yada durduğum yer bir ağaç gölgesi …
acaba bulduklarımızın farkında değil miyiz?
….
biz insancıklar tamamı aramamakla en büyük yanlışı yapıyoruz galiba …
Yetinmeye çalışmak galiba iyi bir şey değil, yada oldurmaya çalışmak …
bazen bir bedene aşık oluyoruz , ama çok güzel ama çok yakışıklı diyoruz…
Bazen bir ruha aşık oluyoruz, ama çok iyi diyoruz….
bazende bize sergilediğini karaktere , duruşa aşık oluyoruz….
sonra ne oluyor elbette o büyük dediğimiz şeyler bitiyor ….
çünkü aranan istenen bir bütünse vazgeçilmez oluyor , diğer türlü hep eksik parça koşturuyoruz…
Ve galiba inanç, irade burada başlıyor …
…..
Size de olur mu bilmiyorum, her şeyi dağıtınca ortasında oturup ee nasıl toplayacağım şimdi telaşını bile unutup bir sigara yakar insan . Ben öyle yapıyorum.
Ama bazende her şeyi dağıtırsın ortasında nasıl toplarım diye düşünür durursun…
işte tam o anda, bir şey olur hayat seni öptüğü noktalardan bir sihir yollar , bir telefon çalar, şu an konuşamam desen de zorlar seni, döktürür içini ve der ki ; bu senin sınavın değil , sakin ol der .
o an kendinle savaşı bırakırsın…
o an” akışta kalmayı ne zaman unuttum ben ? ” dersin….
Aslında yaşadığımız sorunlarda , öğrenmek ve sınanmak için yaşamadığımızı bazen öğretmek ve onların sınavlarını öğretmek için yaşarız, hayat hep biz öğretmez, öğretici olduğumuzda da kendimize yüklenmemeyi öğrendim bugün…….
İşte o zaman öpe öpe öğreniyoruz
….
Bu yazı aslında korona günlerinde atarlarım geldiğinde aldığım notların toplamı .
Bu dönemde en çok dost kelimesine takıldım .
bazı ilişkilerde gördüm ki ;
biz dostuz diyenlerin aslında sadece ben dostlarıymışım, onlar benim dostum olamamış…
ihtiyaç halinde kırılan cam benimkiymiş , benim ihtiyacım olduğunda kırılacak camları bile yokmuş 🙂
sınıfta kaldılar , ama okula devam hayat böyle çünkü ..
ben “Küçük Prens” severim , arada tesadüf bir bölümü açıp okurum . orda tilki
“Ölene kadar sorumlusun, Gönül bağı kurduğun her şeyden”, der tilki benim durumum aynen öyle 🙂
Özetle ;
“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir.”